24 Ekim 2015

ENLEMSEL YAPI YA DA ''PARALEL YAPI'

Gün geçmiyor ki ülkemizin gündeminde sular durulsun. 90 yıllık bu ülkede hemen hemen her yıl bir gündem kamuoyunu meşgul etmiştir. Cumhuriyetin ilanı, İstiklal Mahkemelerinin işlevi, devrimler(!), Terekkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması, Adnan Menderes'in idamı, sağ-sol çatışmaları, Pkk, Turgut Özal,Adnan Kahveci ve Eşref Bitlis'in şüpheli ölümleri yine Uğur Mumcu suikasti, Sivas Olayları, Hırant Dink cinayeti, Muhsin Yazıcıoğlu'nun sır helikopter kazası, Gezi Olayları ve son olarak Paralel Devlet.Daha düne kadar birlikte olunan,aynı dünya görüşünü benimseyen insanlar ne oldu da bir kaç ay içerisinde birbirlerine düşman kesildiler ve daha uzun süre süreceği şimdiden belli olan bir kan davasının tarfları oldular.

21 Ekim 2015

Japonya, Meiji,Abdülahmid Han,Osmanlı Devleti

Japonya İslamın Eşiğinden Döndü!


- Japonya İslam’ın eşiğinden nasıl döndü?Japon -Rus savaşının arka planında ne vardı? ABD Japonya’ya neden Atom bombası attı?

 

- Abdülhamid Han nedenAsya’ya  ‘Erenleri’ gönderdi?

- Ertuğrul Fırkateyni’ne sabotaj mı yapıldı?

- İngiltere Kraliçesi Victori

a’nın Özel Mektupları’nı Abdülhamid neden ele geçirdi? Mektupları neden analiz ettirdi?

- Abdülhamid Han neden Asya Birliğini kurmayı düşündü?

- Enver Paşa neden Asya’ya gitti?

- Kırmızı kitabın (defterin) orjinal resimleri.

 

Oktan Keleş bir kere daha tarihin doğru anlaşılması için belgelerle anlatıyor:

6 Mart 2015

KUZEY-GÜNEY SAVAŞLARI VE TÜRKİYE

2. Dünya savaşından sonra Dünya yeni düzenine alışmaya çalışırken, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla dünya tek kutup olarak ABD'nin güdümünde bocalamaya başladı.1991 yılına kadar ABD, küresel terörizm tehdidi adı altında istediği yeri işgal edemiyordu.Ne zaman Sovyet Rusya dağıldı işte o zaman Dünya'yı arka planda yönetenler, ABD'ye dünyanın jandarması ünvanını vererek, onların istediği şekilde yapay terör örgütleri kurarak  ABD'yi sözde tehdit unsurlar oluşturularak Dünya yeni bir kaosa sürüklendi.Dünya ahalisi tam da bu oyunu gördüğü esnada Eylül 2011'de fiziken ömrünü dolduran çelik yığını ikiz kulelerini vurdurarak oyuna biraz daha inandırıcılık katmak isteyen emperyalistler halen insanlığı özellikle Müslüman alemini aptal yerine koymaya devam ediyordu.Kendileri bile inanmamıştı ki başkaları inansın.Amerika,onun finansal kaynağı Yahudiler ve siyasi işlerinin önünü açan İngiltere ile birlikte Afganistan'a girdi. Sebep neydi? Güya El Kaide, Dünya Ticaret Merkezine intihar saldırısı düzenlemişti.Başında da Usame Bin Ladin vardı.Bunları temizleyip Afganistan'ı Taliban'dan kurtaracak çağdaş bir devlet yapacaklardı. Ve bunu hiç bir çıkar beklemeden yapacaklardı. Sonuç koca bir sıfır. Sonrasında Irak, Saddam Hüseyin ABD ve Dünya barışı için tehditmiş.Irak'a girildi sonuç koca bir sıfır ve trilyon dolarlarca zarar. Binlerce Müslüman'ın canı,malı ve ırzı gitti.Halen kaos ortamı mevcut.
Şimdi isterseniz sırasıyla yukarıda adı geçen kişi ve kurumların kim olduklarına bakalım.
Sovyet Rusya: Rusya İmparatorluğu'nın 1917'deki Büyük Ekim Devrimi'yle yıkılmasından sonra aynı topraklar üzerinde kurulan ve 1991'e değin varlığını koruyan devlettiAvrupa'nın doğu kesimiyle, Asya'nın kuzey kesimi boyunca yayılan SSCB, son yıllarında 22.403.000 km²'lik yüzölçümüyle dünyanın en büyük ülkesiydi. Nüfus bakımından da 293.047.571 (Haziran 1991) kişiyle 3. sırada yer alıyordu. Aynı zamanda dünyanın başlıca siyasî ve askerî güçlerinden biri olan Sovyetler Birliği, batısında Norveç, Finlandiya, Baltık Denizi, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan ve Romanya, güneyinde Karadeniz, Türkiye, İran, Afganistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Moğolistan ve Kuzey Kore yer alıyordu. Kuzey ve doğu sınırlarını ise Kuzey Buz Denizi ve Büyük Okyanus çiziyordu. Birliğin başkenti Moskova, para birimi ise Sovyet Rublesiydi.
1917 Ekim Devrimi, başka bir deyişle Bolşevik İhtilali ile kurulan SSCB, Soğuk Savaş sürecinde Amerika Birleşik Devletleri'nin karşısındaki güç konumunda idi. 1985 yılında Gorbaçov'un iktidarı sırasında başlayan Glasnost ve Perestroyka ile başlayıp 6 yıl süren reformların ardından 1991 yılının sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen dağıldı ve birliğe bağlı bazı ülkeler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Birliği oluşturan şimdi bağımsız olan 15 devletten 12'si bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu'nu oluşturdular.
1991 yılına kadar uzay savaşlarından ekonomiye hemen her alanda ABD'ye rakip olan ve yer yer önünde olan bu ülkenin kendiliğinden yıkılması elbette düşündürücü.Ne oldu da birden bire dağıldı.Bunun altını dolduracak bir çok şey yazılabilir.Burada da hangi taşı kaldırsak altından Amerika'nın çıkacağı su götürmez bir gerçekliktir.
Dünya Ticaret Merkezi (İkiz Kuleler):
İkiz Kuleler olarak adlandırılan merkezin yapımına 1960 yılında başlanmış ve ilk kiracısı 1970 yılında Kuzey kuleye taşınmış, bundan iki yıl sonra ikinci kiracı Güney kuleye taşınmıştır.
Bu kulelerde küresel şirketler faaliyet göstermekteydi.Dünya finansının özeti gibi bir yerdi. Hintlisi de vardı Çinlisi de Türkü de vardı Arabı da. Dünya'nın ticaret merkezi olan bu şehir Manhattan, şüphe yoktur ki dünyanın en güçlü ülkesi ABD'nin en iyi korunan yerlerinden biriydi. İkiz Kule’de finans analisti olarak çalışan Ben Fountain, People dergisine verdiği röportajda; ‘-İkiz Kuleler ve Bina 7’de malum saldırıdan haftalar önce, boşaltılan bir dizi yerde, habersiz ve tuhaf sondajlar yapıldı!’dedi. Zannedersem bu su sondajı değildir!:)
İkiz Kule’de güvenlik görevlisi olarak görev yapan Daria Coard, Newsday’e verdiği röportajda;’-11 Eylül saldırısından iki hafta öncesine kadar, güvenliğik 12 saatlik vardiyalar halinde çalışıyordu.Ancak Eylül’ün 6’sı Perşembe günü ,bomba koklayan köpeklerimiz binadan aniden çekildi!’ dedi.Belki de köpekler verilen mamaları beğenmedikleri için greve kalkışmış olabilir!:)
Peki bu saldırıdan sadece günler öncesinde yaşanılan bu gelişmelerin talimatlarını kim vermiş olabilir?Burda ise oklar Marvin Bush’u gösteriyor.Marvin Bush soyadından da analaşılacağı üzere, George Bush’un sevgili kardeşi.1993 Yılından 2000 yılına kadar Securacom şirketinin yönetim kurulundaydı.Stratesec olarak da biline Securacom ,Amerikan Hava Yolları,Dulles Uluslar arası Havaalanı ve 1990’ların başından 11 Eylül saldırısının sonrasına kadar İkiz Kulelerin güvenliğini sağlayan ,Kuveyt -Amerika işbirliğinin de desteklediği bir elektronik güvenlik şirketiydi.Marvin aynı zamanda HCC Sigorta Şirketi’nin de eski yöneticisidir.Bu saldırı öncesi İkiz Kulelerin(Dünya Ticaret Merkezi) hisselerini sigortalatmıştır.Bu konularda basını ayrıntılı olarak bilgilendireceğiz demesine rağmen ,hala bir ses soluk çıkmamıştır.Usame Bin Ladin ,saldırıdan birkaç gün önce Afganistan’dan yaptığı yazılı açıklamada ‘-bu işi ben yapmadım’ demişti hatırlarsanız.Ama nedense tarihler 14 Aralık 2001’i gösterdiğinde, Amerikan Hükümeti bir evde bulduklarını iddia ettikleri ,bir kaseti yayınladılar.Kasette inanılmaz hatalar vardı.Birincisi,görüntüler oldukça kalitesizdi.İkincisi, Ladin FBI’ın dosyalarına göre solaktı ama ne hikmetse yazı yazarken sağ elini kullanıyordu.Üçüncüsü İslamiyet’te erkeğe haram olan altın ,Ladin gibi radikal İslamcıda alyans olarak parmağında mevcuttu.Dördüncüsü ve en önemlisi ise o adamın kesinlikle ve kesinlikle Ladin’le alakası yoktu.Ne Ladin gibi uzun ,ne de Ladin gibi zayıftı,ne de yüzü ona benziyordu.(SELİM BECİOĞLU)
Buradan da kendinize göre bir yorum çıkarabilirsiniz ben bir şey demiyorum.
El Kaide:Sovyet Rusya'nın Afganistan'a girme çabasını engellemek için gönüllü Müslümanların bir araya gelmesiyle meydana gelen yapıdır. O zamanlar tek dertleri ülkelerini dinsiz Moskov yönetiminin işgalinden koruma olan bu örgüt , o dönemde başta Amerika olmak üzere bir çok devletin desteğini almıştır.Hani düşmanımın düşmanı dostum hesabı. Sonra ne oldu? Ne mi oldu Afgan hareketi olan bu yapı Rusya'ya karşı başarılı oldu. Bu yapıyı oluşturan temel unsurlar hedefe ulaştıkları için dağıldı. Ama isim kaldı. Şimdi sıra bu harekete zamanında destek veren devletlere gelmişti.Başta Amerika akbabalar gibi hemen bu örgütün başına üşüştü.Dünyada tek güç olan ABD küresel çıkarları için bir bahaneye sahip olmuştu artık. Köktendinci Terör örgütü.Bundan sonra Dünya'nın hemen her yerinde bir patlama olsa bütün güçleriyle hedef belli El Kaide. Başına diktikleri CIA ajanı zaten her saldırıyı kabul eder evet biz yaptık yaşasın İslam naraları atar.
Bu olayı uzatmak mümkün. Konun dağılmaması için özet geçiyorum.

10 Eylül 2014

Türkİye'nİn Cezalı Şehİrlerİ

Merkezi hükümete isyan ettiği için cezalandırılıp yatırım yapılmayan ve kara listeye alınan şehirlerimizi biliyor musunuz?

 

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci

Batı hukuk tarihinde, çocuklar ve deliler fiillerinden dolayı cezalandırıldığı gibi; ölülere, hayvanlara, hatta cansız varlıklara ceza verildiği olurdu.

Daha da garibi, bir savaş kaybedildiği zaman, silahlara ceza verilirdi. Toplar, zincirlenir; kılıçlar, pantolonun içine sokulurdu. Cansızların cezalandırılması geleneğine, cezalı şehirlerle biz de katkıda bulunmuşuzdur.

30 Nisan 2014

Osmanlı'nın Kut'ül Amare Zaferİnİn Yıl Dönümü

Osmanlı'nın Kut'ül Amare zaferinin yıl dönümü
Bugün, Osmanlı devletinin bundan tam 98 yıl önce İngiliz kuvvetleri ve müttefiklerine karşı kazandığı Kut-ül Amare zaferinin yıl dönümü..1952 yılına kadar Kut Bayramı olarak kutlanan Kut-ül Amare Muharebesi, 1. Dünya Savaşı'nın en önemli muharebelerinden biri olarak biliniyor. Osmanlı Ordusu, Kut-ül Amare muharebesi ile Çanakkale'den sonra İngiliz birliklerine karşı ikinci büyük darbeyi vurdu.

İNGİLİZ BİRLİKLERİ TAMAMEN ESİR ALINDI

Kut-ül Amare, Dicle Nehri kıyısında Şattülarap kanalı ile birleşen Basra Körfezi'nin kuzeyi ile Bağdat'ın güneyinde bulunan bir kasaba.. Adını kasabadan alan muharebe, şehrin yakınlarında konuşlanmış İngiliz birlikleri ile müttefiklerinin kuşatılmasıyla başladı. Kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve 13 bin İngiliz askerinin tamamının esir alınmasıyla da bitti.

19 Nisan 2014

Hazretİ Muhammed'İn doğumunun 1443'üncü yılının kutlandığı günlerde Fransız düşünür ve yazar Vİctor Hugo'nun Hz. Muhammed İçİn yazdığı dİzeler Türkçe'ye çevrİldİ.

Hazreti Muhammed'in doğumunun 1443'üncü yılının kutlandığı günlerde Fransız düşünür ve yazar Victor Hugo'nun Hz. Muhammed için yazdığı dizeler Türkçe'ye çevrildi.

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim Görevlilerinden Yakup Yaşar, uzun araştırmalar sonrası orijinal metnin üzerinden tercüme ettiği 'Mahomet'in dizeleri Peygamber'in mütevazı yaşamından izler taşıyor. Hugo eserinde Hz. Muhammed'in ölmeden önceki son zamanlarını anlatıyor.
Vctor Hugo, güçlü yapıtlarıyla 19'un yüzyıla damgasını vuran yazarlardan biri. Eserleri llirizm içeren Hugo, eserlerinde daha çok, aşk, baba şefkati, ölüm, insan yazgısı, özgürlük, yoksullara iyi davranma, emeğin kutsallığı, hayatın hüzün ve neşesi ile tüm evreni kuşatan Tanrı'nın varlığı gibi konulara yer vermişti.

22 Kasım 2013

Türkİye'nin Son On Yıldaki Kürt Politikası.

   Osmanlı İmparatorluğu;1299 yılında küçük bir beylikten,kuruluşundan dört asır sonrasında ise yaklaşık 20 Milyon km2 ye ulaşmış,dünyanın en canlı ve hareketli 3 kıtasına hükmetmiştir.Bunu yaparken,adaleti,doğruluğu ve hoşgörüyü hiçbir zaman elden bırakmamıştır.Hiç kimsenin ;dili,dini,rengi sebebiyle yargılamamış doğal haklarını kat'i surette gasp etmemiştir.Halkları olduğu gibi kabul etmiş ve ayrım gözetmeksizin onları himayesinde barındırmıştır.Şüphesizki bunda İslam Devleti olması,halifelik makamına sahip olması hasebiyle yine Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in Veda Hutbesinde nasihat mahiyetindeki şu mübarek sözleri etkili olmuştur: ''Siyahın beyaza,beyazında siyaha üstünlüğü yoktur.Üstünlük ancak
takvadadır''

17 Kasım 2013

EMANETLER..

                                                Emanetler…
         Şahid ol Yâ Rab! Şahid ol Yâ Rab! Şahid ol Yâ Rab…
       Raftaki Kur’an-ı Kerim’e bakarken zihninde sürekli Efendimizin (s.a.v) veda hutbesini geçiriyordu Osman Bey ve hep o ses ve o nida tekrarlanıp duruyordu..Şahid ol Yâ Rab!
      Oturduğu köşesinde uzanıp yatmak,Kur’an-ı Azimüşşân huzurunda ayaklarını uzatmak bir türlü içinden gelmiyordu.Nasıl gelsindi ki? O emanet karşısında rahatça ayaklarını uzatıp uykuya dalmak kolay mıydı...O Kur’an, Allah’ın yüce kelâmı ve Efendimizin veda ederken okuduğu hutbesindeki emaneti değil miydi.

6 Kasım 2013

Baş Örtüsü Değİl Allah'ın Emrİ !!!

Epey süredir kamuoyunu meşgul eden bir konu var malumunuz.Aslında bu süre çok daha eski.Cumhuriyet döneminde, Almanya Nazisi gibi tek tip insan meydana getirme fikri ile hayatın her alanına müdahale edilmiş,yüzyıllık bir miras devrim adı altında yakılmış,yıkılmış ve asılmıştır.Toplumun büyük çoğunluğunun karşı çıktığı bu hareketlere arsızca millet için yapıoruz! deyip tek suçu sadece şapka giymeyi reddetmek olan toplumun kanaat önderleri, yağlı urganlarla yaşama hakları ellerinden alınmıştır.En önemlisi de düşünce haklarından dolayı böylesine bir muameleyle karşı karşıya  bırakılmış olmalarıdır.Kısacası bu baş örtüsü mevzusu 28 Şubat'tan beri var olan bir mesele değil.Yukarıda özetle belirttiğim mevzulardan ötürü 90 senedir halkın sinesinde,samimi dost ortamlarında yani toplumun özünde içten içe yoğrularak, inancı gereği örtünen insanların sinesinde bir yara olarak  bu güne kadar ulaşmıştır.
  28 Şubat sürecinde halkın özgür iradesiyle seçilen hükümetin muhafazakar duruşu ve bu konuda dertli olan insanlara yakın oluşu bazı inkılapçı(!)

21 Eylül 2013

Avrupa'nın Müslümanlar'dan aldığı İlİm ve Oxford'un kuruluşu

Önce Onlar Bulmuştu (Müslüman Bİlİm Adamları )

Karanlık Çağ (Ortaçağ) Kİme Göre Karanlık?

Ayasofya Camİİ'nİn Müzeye Çevrİlmesİ ve Ardındakİ Gerçekler

Doğu Bizans İmparatoru Constantin’in ( 324-337) oğlu Constantinius ( 337-361) tarafından babasının vasiyeti üzerine inşa edilen ve 15 Şubat 360 tarihinde resmî açılışı yapılan "Büyük Kilise" diğer adıyla Ayasofya’ya kısa fasılalarla ilâveler yapılmış, 20 Haziran 404 tarihinde bir yangın neticesi harap olmuştur. 8 Ekim 415 tarihinde ikinci açılışı yapılan Büyük Ayasofya, 13/14 Ocak 532 günü gecesi ikinci defa yangına uğrayarak, harap olmuştur.

Bizans İmparatoru Justianus (527-565), Anadolu’nun birçok inşaat merkezlerine haber göndererek, antik devirden kalan eski eser harabelerinden, kıymetli inşaat malzemelerini başşehir İstanbul’a göndermelerini istemiştir.

Ayrıca bugünkü Aydın ilimizden Tralles şehrinden Mimar Anthemios, yine Aydın ilimizin Miletos şehrinden Mimar İsidoros davet edilerek yangına ve depreme dayanıklı bir mabet inşaasını İmparator Justianus emretmiştir. Böylece; Mısır’dan Heliopolis’ten, Ayaslık’tan Arthemis Mabedinden, Kapıdağ Yarımadasından, Suriye Baalbek’ten değişik renkte mermer ve sütunlar getirttirilmiştir.

14 Ağustos 2013

Fahreddİn Paşa'nın Objektİfİnden Medİne



"Hey Allah'ım hey, Türk'ün şu şehametine bak! Hangi millet, hangi ümmet Peygamberi'ne karşı böylesine bir hürmetle bağlılık göstermiştir? Benim Hicaz'a vazife ile gidişimden pek az sonra, o isyan akameti koptu. Ve bu kıyametle beraberFahreddin Paşa da doğdu. Talihsizlikle Hicaz'da göremediğim bu ikinciPlevne kahramanını, yazık ki daha sonraları da, o kadar özlediğim haldebir kerecik gözlerinden öpemedim. Ve onun için yazmak istediklerim denasıl oldu bilemiyorum, kafamdan ve ruhumdan bir türlü çıkıp kağıdadökülemedi." (Mehmet Akif Ersoy, Yusuf Akçura'nın Cağaloğlu'ndaki evindeki bir sohbette)
Zaman'dan Ömer Faruk Şerifoğlu'nun haberine göre; Birinci Dünya Savaşı
yıllarında Medine'de kahramanlığa dönüşen savunmasıyla tanınan 'Medine Müdafii' Fahreddin Paşa [Türkkan] (Bir diğer lakabı da Çöl Aslanı) hakkında sayıları çokfazla olmasa da yayımlanmış kitap, makale ve akademik araştırmaların hiçbirinde fotoğrafçılığından söz edilmez.




1918'de Medine'nin uçaktan görünüşü. Hazret-i Peygamber'in mezarının dabulunduğu Mescid-i Nebevi çevresinde kurulmuş olan Medine'de pek çok İslam şehri gibi surlarla çevrilidir. Surların hemen dışında, ortada görülen alan Menaha Meydanı'dır.
TÜRK FOTOĞRAFÇILIĞININ ÖNCÜSÜ
20 yıl kadar önceydi sanırım; Fahreddin Paşa’nın kendisi gibi asker iki oğlu Selim ve Orhan Türkkan paşaları ziyaret ederek babaları hakkında birinci elden bilgiler almak istemiştim. Aile arşivindeki fotoğrafların çokluğu karşısında hayretimi dile getirmeye çalışırken duyduklarım beni daha da şaşırtmıştı; önümüze serdiğimiz yüzlerce fotoğrafın hemen hepsini kendisi çekmişti. Türk fotoğrafının meçhul öncülerinden birisi daha gün ışığına çıkıyordu, çıkmalıydı!
ÇOCUK YAŞLARDA FRANSIZLARDAN DERS ALMIŞ
Fahreddin Paşa, 4 Şubat 1868’de Tuna vilayetinin merkezi olan Rusçuk’ta doğar ve o sırada Tuna Valisi olan Midhat Paşa tarafından, Ömer Fahreddin adı verilir. Daha ilk mektep yıllarında, Tuna Vilayeti Posta ve Telgraf Müdürü olan babası Mehmed Nahid Bey’in yanında görevli Fransız mühendislerden matematik veFransızca dersleri alan Ömer Fahreddin, bu arada onlardan fotoğrafçılığı da öğrenir.

Medine'de Tarik-ı Müstakim adıyla Kuba Mescidi'ne doğru yeni açılan yola ray döşeniyor.
USTA TARKULYAN'DAN ÖZEL DERSLER ALDI
Birkaç yıl sonra, 93 Harbi olarak da adlandırılan Osmanlı-Rus Savaşı sırasında boşaltılan Rusçuk'tan İstanbul'a göç ettiklerinde Ömer Fahreddin, 9 yaşındadır. Harbiye'ye başladığı yıl, henüz 17 yaşında ilk fotoğraf makinesine de sahip olur. O yıllarda İstanbul ve çevresinin fotoğraflarını çekerken, bir taraftan da fotoğrafçılığını ilerletmek için, Pera'daki Febüs Fotoğrafhanesi'nin sahibi Bogos Tarkulyan'dan özel dersler alır.
TÜM GÖREVLERİNDE MAKİNESİ YANINDADIR
Harbiye'den kurmay yüzbaşı olarak mezuniyetinden sonra Erzincan, İstanbul, Tekirdağ, Edirne ve Musul'da çeşitli görevlerde bulunur. Her nereye gitse fotoğrafmakinesi yanındadır. 1914'te Birinci Dünya Savaşı başladığı günlerde Musul'daki 12. Kolordu Kumandanlığı'na atanır. Kısa bir süre sonra 'mirliva/tuğgeneral' rütbesiyle Halep'te 4. Ordu Kumandan vekili olur. 23 Mayıs 1916'da Hicaz'daki olağanüstü gelişmeleri yerinde incelemek ve gerektiğinde duruma el koymak üzere, kendi seçtiği bir grup subayla birlikte Medine'ye hareket eder. Medine'ye gelişinden birkaç gün sonra, Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in oğullarından Ali ve Faysal'ın, Medine karakollarına saldırılarıyla başlayan isyan üzerine Medine'de idareye el koyar. Ordu kumandanı sıfatıyla, Hicaz Kuvve-i SeferiyesiKumandanlı'ğına atanır.

1916, Medine Tren İstasyonu'nda hareket etmek üzere olan bir tren. Medine Trenİstasyonu, Hicaz Demiryolu'nun son durağıdır. Osmanlı'nın son dönemlerinde gerçekleşen en büyük projelerden biri olan Hicaz Demiryolu'nun Medine'den sonra Mekke ve Cidde'ye de uzatılması tasarlanmış ancak mümkün olamamıştır. Medine İstasyonu, 1 Eylül 1908'de faaliyete geçer ve 1918 yılı sonuna kadar çalışır. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Hicaz Demiryolu gibi Medine İstasyonu da çürümeye terk edilir.
ŞANLI MEDİNE DİRENİŞİ..
2 buçuk yıl süren Medine müdafaası sırasında her türlü yoklukla mücadele eder; açlık karşısında askeriye birlikte çekirge kavurması yer; askerinin maneviyatını yüceltmek için gazete çıkarır; bayrak, sancak, vatan gibi konularda deneme ve şiir yarışmaları düzenler. Günümüzde adeta asker sözcüğünün yerini tutan 'Mehmetçik' deyimi de o günlerin hatırasıdır; ilk kez Harbiye Nezareti'ne gönderdiği bir yazıda askerlerinden söz ederken kullanır, ancak bundan dolayı uyarı alır. 14 Mayıs 1917'de Medine'deki durumun gittikçe zorlaşması, kuzeyden gerekli yardımın ulaşmaması üzerine, Hz. Peygamber'in kabrinin bulunduğu Mescid-i Nebevi'deki kutsal emanetleri, Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey'ingözetiminde özel bir trenle İstanbul'a gönderir. Topkapı Sarayı'nda korunan bu eserlerin büyük bölümü halen Hırka-i Saadet bölümünde sergilenmektedir.
FAHREDDİN PAŞA'NIN MEDİNE'Sİ
FAHREDDİN PAŞA MEDİNE'Yİ VERMİYOR
Almanya ve Osmanlı ittifakının hemen bütün cephelerde yenilgisi ile savaş sona erer ve 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalanır. Mütareke şartları gereği Hicaz Kuvve-i Seferiyesi'nin de teslim olması istenir, ancak Fahreddin Paşa,İngilizler ve İstanbul Hükümeti'nin ısrarlarına rağmen yenilgiyi kabullenmeye veteslim olmaya yanaşmaz. İki aydan fazla süren görüşmeler sonunda, emri altındaki bazı subaylar tarafından etkisiz hale getirilerek, 13 Ocak 1919'da teslim olması sağlanır.

MALTA'DA SÜRGÜN HAYATI
28 Ocak 1919'da tutuklanarak Kahire'de Kasr-el Nil kışlasına götürülür. Bir süresonra da harp suçlusu sıfatıyla Malta'ya götürülür. Bu sırada, işgal altındaki İstanbul'da da Nemrut Mustafa Paşa Askeri Mahkemesi'nce "padişahın emrine karşı gelerek teslim olmamakta direndiği için" ölüme mahkûm edilmiştir. Malta'da 2 yıl 33 gün süren sürgün hayatı 30 Nisan 1921'de sona erdikten sonra, Roma, Berlin, Moskova ve Batum güzergâhından gelerek Sarp (Maradit) sınır kapısından Anadolu'ya girer.Sakarya Savaşı'nın devam ettiği o günlerde Batı Cephesi karargahında olanMustafa Kemal Paşa ile görüşerek, Milli Mücadele'de görev almak ister. 27 Ekim 1921'de Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından, Afganistan Kabil Sefirliği'ne tayin edilir. İstanbul'a gidemediğinden ailesiyle birlikte bir süre Sivas'ta dinlendikten sonra, Afganistan'a hareket eder. Afganistan'da bulunduğu sürece çevreyi dolaşarak, Anadolu'daki Milli Mücadele'yi anlatır, maddi ve manevi destek olunmasını sağlar.
Dört yıl süren Kabil sefirliğinden sonra İstanbul'a döner. Bir süre Askeri Yargıtay Divanı üyeliği yaptıktan sonra 1936'da da kendi arzusu ile emekliliğe ayrılır. 22 Kasım 1948'de Ankara'ya seyahati sırasında, Eskişehir yakınlarında trende aniden rahatsızlanır ve kalp krizinden vefat eder. Vasiyeti üzerine, Aşiyan Mezarlığı'na defnedilmiştir.
BÜYÜK BİR FOTOĞRAF ARŞİVİ BİRİKTİRDİ
Fotoğrafla tanıştığı yıllardan itibaren vefatına kadar geçen 63 yıl içinde binlerce kez deklanşöre basan Fahreddin Paşa'dan, günümüze önemli bir fotoğraf arşivi ulaşmıştır. Hayatı boyunca gittiği ve gördüğü hemen her yeri fotoğrafladığı görülen Fahreddin Paşa'nın, arşivinden 300 kadar seçme cam negatif, önceki yıllarda çocukları tarafından İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'ne (IRCICA) bağışlanmıştır.


TARİHİ KAYDA ALAN KOMUTAN
Fahreddin Paşa, gittiği hemen her yeri, her olayı fotoğraflayarak, görsel bir tarih yazmıştır adeta. Çanakkale'den Kars'a, Medine'den Herat'a, Malta'dan Kabil'e, Osmanlı coğrafyasının önemli merkezlerinde yaşayan ve bu yaşantıyı kayda geçiren Fahreddin Paşa'nın fotoğraflarının bugüne kadar ortaya çıkarılmamış, üzerinde durulmamış olması, sadece askeri ve siyasi tarihimiz için değil, sanat tarihimiz için de önemli bir kayıptır.

Papa’nın Fatİh Sultan Mehmet’e Yazdığı Mektup

Fatih Sultan Mehmet'in hayatını konu alan "Fatih; Avrupa'nın Kaderini Değiştiren Adam"belgeselinin çekimleri sırasında Fatih Sultan Mehmet ile ilgili önemli belgeler ortaya çıktı.

FATİH'İN VAFTİZ OLMASINI İSTEMİŞ

Zaman gazetesinden Yusuf Bülbül'ün haberine göre, Papa'nın mektupta; 'Sen doğunun, ben de batının hükümdarıyım. Gel seninle güçlerimizi birleştirelim. Ancak benim bir şartım var; vaftiz olacaksın..' ifadeleri yer alıyor.
Daha pek çok fazla bilginin yer aldığı mektubu Fatih'in okuduğu, ancak cevap vermediği söyleniyor.
Belgeselde ayrıca Fatih Sultan Mehmet Han'ın ilk eşi Sitti Mükrime Hatun'un 600 yıl önce çizilmiş resmi ve bu resmin hikâyesi yer alıyor. İzleyicilerin bütün bu bilgi ve belgeleri belgeselde izleme imkânı bulacaklarını söyleyen yapımcı Kerime Senyücel, "Vatikan kütüphanesi ile süren uzun yazışmalar sonucunda ancak çekim izni alabildik..." diyor.
Yaklaşık üç yıldır ön hazırlık ve çekim süreci devam eden 'Fatih; Avrupa'nın Kaderini Değiştiren Adam' belgeseli ekimin ilk haftası TRT 1, TRT HD ve TRT Belgesel kanallarından izleyiciye ulaşacak. Osmanlı Devleti'ni kısa sürede imparatorluğa taşıyan Fatih Sultan Mehmet'in yaptıkları, kişiliğinden yola çıkılarak anlatılıyor. Belgeselde Fatih, önemli bir siyasi figür olmasının yanında edebiyat, felsefe ve teknolojiye düşkünlüğüyle de ele alınıyor. Fatih'in izinden onlarca ülkeyi gezen belgesel ekibi, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Sırbistan, Bosna-Hersek ve İtalya'da çekimler yapmış. Daha önce hiçbir TV kanalı tarafından görüntülenemeyen bilgi ve belgelere ulaştıklarını söyleyen Senyücel, yerli ve yabancı onlarca bilim adamı ile yaptıkları röportajlara da dikkat çekiyor.

BURSA NUTKU YALANI

Bursa Nutku Atatürk'e ait değil


Yayın hayatına başladığı günden bu yana kapsamlı dosyalarıyla yakın tarihle ilgili algıları değiştiren Derin Tarih Dergisi, Ağustos sayısında Atatürk'e ait olduğu iddia edilen ve gençleri anarşiye çağıran Bursa Nutku ile ilgili bilinmeyen gerçekleri ortaya çıkardı. Mümtaz'er Türköne, Mustafa Armağan ve Şükrü Hanioğlu yazılarıyla, gençleri 'taşla, sopayla ve silahla' rejimi korumaya çağıran o anarşist metnin Atatürk'e ait olmayan uydurma bir nutuk olduğunu gözler önüne serdi.

7 Ağustos 2013

Dünya Basınında Ergenekon Kararı

ABD, Avrupa ve Ortadoğu medyası Ergenekon kararını değerlendirirken, “verilen cezaların toplumda iki farklı şekilde yorumlandığı” üzerinde durdu.

275 sanıklı Ergenekon Davası’nda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararı açıkladı.
21 kişi beraat etti, 11 kişi hakkında yakalama kararı çıktı, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da dahil 22 kişi hakkında müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet kararı verildi.
Dünya basını davayı, çoğunlukla “Eski Genelkurmay Başkanına müebbet hapis cezası” başlığıyla gördü.
Yorumlar da verilen cezaların ayrışmayı derinleştirdiği ya da hükümetin ordu üzerinde egemenlik ve etki tesis etmesi üzerinde yoğunlaştı.
ABD, Avrupa ve Ortadoğu medyası Ergenekon davasının kararıyla ilgili şunları yazdı:
New York Times: Ayrışma açığa çıktı

Ergenekon Davasında Kİm Ne Kadar Ceza Aldı ?

Ergenekon davasında Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ müebbet hapis cezası, gazeteci Tuncay Özkan’a ağırlaştırılmış müebbet, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’a 34 yıl 8 ay,CHP’li vekil Sinan Aygün’e 13 yıl 6 ay hapis cezası verildi

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ "darbeye teşşebüs" suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

*CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay 34 yıl 8 ay hapis cezası ve CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal ise 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

* CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ın da aralarında bulunduğu 17 kişinin tahliyesine karar veren mahkeme heyeti, Kemal Alemdaroğlu’nun da aralarında bulunduğu 13 kişi hakkında da yakalama kararı çıkarılmasına hükmetti.

* Mahkeme sanıklar Arif Doğan, Hüseyin Vural Vural, Ünal İnanaç ve Mustafa Özbek hakkında ise sağlık durumları ve yaşlarını dikkate alarak konutlarını terk etmemek süretiyle adli kontrol uygulanmasına karar verdi.

Ergenekon Davasının Beş Yıllık Seyrİ


Beş yıl önce başlayan Ergenekon davasıyla Türkiye'de ilkler yaşandı. İlk kez bir genelkurmay başkanı "terör" suçlamasıyla tutuklandı. İlk kez "dokunulamaz denilen" birçok isim gözaltına alındı, tutuklandı

66'sı tutuklu 275 sanığın yargılandığı Ergenekon davasında sona gelindi. 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda el bombalarının bulunmasının ardından başlayan davada kararın bugün açıklanması bekleniyor. Karar öncesi Silivri'de geniş güvenlik önlemleri alındı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 20 Ekim 2008'de ilk duruşması görülen davada bugüne kadar 650 celse yapıldı. İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu 64 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
Polis, 12 Haziran 2007'de gecekonduya baskın yaptı. Gecekondunun çatısında ahşap bir sandık içerisinde 27 el bombası bulundu. Gecekondunun sahibi Mehmet Demirtaş, bombaların emekli astsubay Oktay Yıldırım'a ait olduğunu söyledi. Ardından Yıldırım da gözaltına alındı.
Yıldırım'ın emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve emekli astsubay Mahmut Öztürk ile irtibatlı olduğu tespit edilince bu iki isim de yakalandı. Bu süreçte operasyonlar 'Ümraniye soruşturması' olarak kayıtlara geçti.
Yaklaşık 13 ay süren soruşturma sürecinin ardından 25 Temmuz 2008 tarihinde Ergenekon davasının iddianamesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Toplam 2 bin 455 sayfalık iddianamenin sanıkları arasında emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, emekli Yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, Sedat Peker ve Sami Hoştan'ın da aralarında bulunduğu 46'sı tutuklu 86 kişinin ismi yer aldı. Sanık sayısının fazla olması ve güvenlik gibi gerekçelerle yargılamanın Silivri Cezaevi içinde mahkeme salonuna dönüştürülen binasında yapılmasına karar verildi. İlk duruşma 20 Ekim 2008 tarihinde yapıldı.
Soruşturma boyunca 1'inci, 2'nci ve 3'üncü olmak üzere üç ayrı iddianame hazırlandı. İkinci Ergenekon davası ile eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un yargılandığı internet andıcı davası birleştirildi. Böylece Başbuğ da Ergenekon sanığı oldu. Soruşturma kapsamında 'İrticayla Mücadele Eylem Planı', 'Şile kazıları', 'Danıştay saldırısıyla ilgili fail Alparslan Arslan'a silah temini' başta olmak üzere 23 iddianame Ergenekon davası ile birleştirildi. Ergenekon ile birleştirilen en önemli dosya da Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne el bombası atılması olaylarına ilişkin dava oldu.

5 yıldır devam eden davada 31'i gizli tanık olmak üzere toplam 159 tanığın ifadesine başvuruldu. Tanıklar arasında işadamı Mehmet Emin Karamehmet, Ali Avni Balkaner, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, emekli Orgeneral Teoman Koman, Balyoz davasından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Orgeneral Ergin Saygun, eski MİT mensubu Mehmet Eymür, Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz, gazeteciler Can Dündar, Aslı Aydıntaşbaş, Celal Kazdağlı, Alper Görmüş, Fehmi Koru gibi isimler yer aldı. Sadece tanık dinlenilen duruşma sayısı 120 olarak belirlenirken tanık beyanları ise 10 bin 839 sayfayı buldu.
İLK DAVA 25 TEMMUZ 2008'DE AÇILDI
İlk etapta İstanbul Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın tarafından hazırlanan ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianame, 25 Temmuz 2008 günü kabul edildi. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, Sedat Peker ve Sami Hoştan ile bazı emekli askerler ve İP yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 46'sı tutuklu 86 sanık hakkında hazırlanan 2 bin 455 sayfalık iddianamede, Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin 'maktul', aynı dairenin 2. Başkanı Mustafa Birden, üyeler Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve Danıştay tetkik hakimi Ahmet Çobanoğlu da 'mağdurlar' olarak yer aldı.
SANIKLAR 20 EKİM 2008'DE HAKİM KARŞISINA ÇIKTI
Birinci Ergenekon Davası'nın görülmesine Başkan Köksal Şengün, üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu'ndan oluşan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarfından Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nin içinde oluşturulan küçük salonda 20 Ekim 2008 tarihinde başlandı.
İKİNCİ ERGENEKON DAVASI
Yargılama devam ederken, Beşiktaş 'ta bulunan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı 'Ergenekon' soruşturmalarına devam etti. Genişleyen soruşturma için Savcı Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın ile birlikte çalışmaları için Savcılar Ercan Şafak, Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder ve Cihan Kansız da görevlendirildi. Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan 1909 sayfalık ikinci iddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 25 Mart 2009 tarihinde kabul edildi. Bu iddianameyle, emekli orgeneraller Mehmet Şener Eruygur, Hurşit Tolon, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, ATO eski Başkanı CHP Milletvekili Sinan Aygün, eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, eski Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan, emekli Albay Arif Doğan ve eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt'ün de aralarında bulunduğu 19'u tutuklu, 36'sı tutuksuz, hakkında yakalama kararı bulunan eski AKP milletvekili Turan Çömez ile birlikte, 56 sanık hakkında dava açıldı.
'İRTİCA İLE MÜCADELE EYLEM PLANI'
Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan dördüncü iddianame ise "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" iddialarına ilişkin oldu. Emekli Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı ve avukat Serdar Öztürk'ün Ankara'daki ofisinde bulunduğu iddia edilen "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" belgesine ilişkin hazırlanan iddianamede 20 Ekim 2011 tarihinde kabul edildi. İddianamede, firari sanık olarak Yeditepe Üniversitesi Kurucusu Bedrettin Dalan, tutuklu sanıklar Dursun Çiçek, Serdar Öztürk, Ufuk Akkaya, Mehmet Deniz Yıldırım ile tutuksuz sanıklar İlhami Ümit Handan ve Özel Yılmaz yer aldı. Emekli Albay Dursun Çiçek belgedeki imzanın sahte olduğunu iddia ederken, avukatları da duruşma salonuna getirdikleri 'CNC' makinası ile sahte imza atılabileceğini öne sürdü. Duruşma salonunda birçok kişinin imzası bu makina marifetiyle atılarak Çiçek'e ait olduğu iddia edilen imzanın da sahte olduğu iddia edildi.
İNTERNET ANDICI DAVASI
Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi'nce işletilen internet siteleri ve İnternet Andıcı'na ilişkin YAŞ üyesi Orgeneral Nusret Taşdeler, emekli Orgeneral Hasan Iğsız, tümgeneraller Hıfzı Çubuklu ve Mustafa Bakıcı, emekli korgeneraller Mehmet Eröz ve İsmail Hakkı Pekin'in de aralarında bulunduğu 22 sanık hakkında da iddianame düzenlendi. İddianamenin kabulüne 29 Temmuz 2011'de karar veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bu davayı "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" davasıyla birleştirilmesine karar verdi.
İLKER BAŞBUĞ 6 OCAK 2012'DE TUTUKLANDI
İrtica ile Mücadele Eylem Planı Davası'nın 30 Aralık 2011 tarihinde görülen duruşmasında mahkeme heyeti, sanıkların savunmalarıyla ilgili beyanlarında ve belgelerde adı geçen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ hakkında Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Soruşturma kapsamında savcılık tarafından ifadesi alınan ve mahkemeye sevk edilen İlker Başbuğ 6 Ocak 2012 tarihinde tutuklandı.
VİDEOKONFERANSLA İFADELERİ ALINDI
Öte yandan sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördükleri hastanede telekonferas yöntemiyle savunmaları alınan sanıklar ise şöyle: "Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Orgeneral Nusret Taşdeler."
TEK DAVADA 23 DOSYA
Mahkeme, Birinci ErgenekonDavasını 27 Nisan 2012 tarihindeki 225. duruşmada kapatarak, İkinci Ergenekon Davası'yla birleştirdi. Ergenekon ana davasında toplanan 23 iddianameden bazıları ise şöyle: 1'inci, 2'nci ve 3'üncü Ergenekon iddianameleri, Danıştay saldırısı,Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atılması, Cumhuriyet Gazetesi'ne molotofkokteyli atılması, Hakan Saraylıoğlu Cinayeti, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Davası, Alparslan Arslan'a glock temin edilmesi, Alparslan Arslan'a Danıştay saldırısında kullandığı glock marka silahın temin edilmesine ilişkin dosya kapsamında tutuklanan Mahmut Güzel dosyası, Savcı Zekeriye Öz'e tehdit davası, Fener Rum Patriği Bartholomeos'a suikast iddiası, Sivas Ermeni cemaati lideri Minas Durmazgüler'e suikast planına ilişkin 2 ayrı iddianame, avukat Yusuf Erikel ve yayıncı Hayri Bildik'in aralarında bulunduğu 8 sanıklı dosya, İrticayla Mücadele Eylem Planı, İnternet Andıcı, İlker Başbuğ iddianamesi, Şile kazıları dosyası, Mehmet Perinçek'in aralarında bulunduğu İşçi Partililerin dosyası."
160'A YAKIN TANIK DİNLENDİ
Davada 31'i gizli tanık olmak üzere 160 tanığın beyanı alındı. Gizli tanık odasında beyanları alınan gizli tanıkların, görüntüsü ve sesi duruşma salonuna değiştirilerek yansıtıldı. Dava'da dinlenen gizli tanıkdan bazıları ise şöyle: Kurşun, Gurbet, Dilovası, Efe, Munzur, Emek, Boyabat, 9, Aydos, Poyraz, Hisar, Kıskaç ve Deniz."
ŞEMDİN SAKIK DA 'GİZLİ TANIK' OLARAK DİNLENDİ
Poyraz, Hisar, '9' ve Deniz gizli kalmak istemedi, kimliklerini açıkladı, sanıklarla yüzleşti. İsmini açıklayanlar arasında en çok etki uyandıran ise gizli tanık "Deniz" olarak ifade veren PKK'nın eski yöneticilerinden Şemdin Sakık oldu. "Samimiyetimi ortaya koymak için kimliğimi açıkladım" diyen Sakık'ın ifadesi sırasında Silivri'de mi yoksa hükümlü olarak kaldığı Diyarbakır Cezaevi'nde mi olup olmadığı konusu da dava avukatları tarafından tartışıldı. Tutuklu sanıklar, Şemdin Sakık'ın tanık olarak dinlenmesine duruşmada tepki gösterdi.
130'A YAKIN AÇIK TANIK DİNLENDİ
Davada dinlenen diğer tanıklar ise şöyle: "Eski milletvekili Recai Birgün, ortopedi uzmanı Mücahit Pehlivan, CHP Milletvekili Emrehan Halıcı, DSP Genel Başkanı Masum Türker, eski polis şefi Ahmet İhtiyaroğlu, Gazeteciler Can Dündar, Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, Gazeteci Celal Kazdağlı, Gazeteci Alper Görmüş, Gazeteci Fehmi Koru, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, emekli Orgeneral Teoman Koman, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz, iş adamları Mehmet Emin Karamehmet ve Ali Avni Balkaner, AK Parti Milletvekili Şirin Ünal, "Balyoz Planı" davasında 18 yıl hapisle cezalandırılan emekli Orgeneral Ergin Saygun, eski MİT mensubu Mehmet Eymür, Sevil Atasoy, Emniyet Genel Müdürlüğü eski İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, Abdullah Öcalan'ın eski avukatlarından İrfan Dündar."
FİRARİ SANIKLARIN SAVUNMALARI ALINAMADI
Haklarında yakalama kararı bulunan emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı, Saipir Debzledvize, Eski İstanbul Büyükşehir Belediye BaşkanıBedrettin Dalan ve eski milletvekili Turhan Çömez'in ise savunmaları alınamadı. Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un sağlık sorunları nedeniyle ifadesi alınamazken, tutuksuz sanıklardan İlhan Selçuk ise yargılama aşamasında savunmasını yapamadan yaşamını yitirdi. Yine Ergenekon soruşturmalarının ilk dalgasında gözaltına alınıp tutuklanan İşadamı Kuddusi Okkır, ağır hastalığının son aşamasında tahliye edildi. Kuddisi Okkır 6 Temmuz 2008'de hayatını kaybetti, iddianamede adı yer almadı. Davanın tutuksuz sanıklarından Engin Aydın ve Murat Özkan'n da yargılama aşamasında savunmalarını yapamadan yaşamlarını kaybetti.
MÜTALAADA 64 SANIĞIN AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET HAPSİ İSTENDİ
Duruşma savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Nihat Taşkın ve Murat Dalkuş 18 Mart 2013 tarihinde hazırladıkları 2 bin 271 sayfalık esas hakkındaki mütalaayı mahkemeye sundu. 'Ergenekon terör örgütünün varlığının sabit olduğu anlaşılmıştır' ifadelerine yer verilen mütalaada, aralarında Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Doğu Perinçek'in de bulunduğu 64 sanığın 'Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi. Mütalaada, diğer sanıklar hakkında "Ergenekon terör örgütüne üye olmak" suçundan 7.5 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaları talep edildi. Mütalaada, Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, eski Milletvekili Turan Çömez, Emekli Tümgenerel Mustafa Bakıcı ve Saipir Deblebidze'nin de firari sanık olması nedeniyle dosyasının ayrılması istendi.
MÜTALAAYA KARŞI SAVUNMALAR 2,5 AYDA TAMAMLANDI
15 Nisan 2013 tarihinden itibaren esas hakkındaki mütalaaya ilişkin tutuklu ve tutuksuz sanıkların beyanlarının alınmasına başlandı. Mahkeme heyeti, örgüt yöneticiliği suçundan yargılananlara avukatıyla beraber 2 saat, haklarında örgüt üyeliği suçlaması bulunanlara da avukatlarıyla beraber mütalaaya ilişkin 1 saat savunma yapma süresi tanındı. Avukatlar da mahkemenin süre kısıtlamasına tepki göstererek, 15 Nisan 2013 tarihinde toplu olarak duruşmayı terk etti. Tutuklu ve tutuksuz sanıkların esas hakkındaki mütalaaya ilişkin savunmalarının alınması yaklaşık 2,5 ay sürdü. Savunmaların alınmasının tamamlanmasının ardından mahkeme heyeti, 21 Haziran 2013 Cuma günü duruşmada hazır olan 52 tutuklu sanığın son sözlerini alarak, yargılamaya son verdi. İlker Başbuğ'un avukatı İlkay Sezer, müvekkilinin son sözünün alınması için cezaevinden getirilmesini istedi. Mahkeme Başkanı Özese de Avukat Sezer'in sözlerini tutanaklara geçirdi. Son sözleri sorulan Haberal, "Zamanım katledildi, hayatım gasp edildi" derken, Mustafa Balbay ise, "Türkiye hukukta 63 yıl geri gitti" dedi.
600 DURUŞMA YAPILDI
Ergenekon Davası kapsamında 5 yıldır yapılan yargılama sürecinde birleştirilen dosyaların duruşmalarıyla birlikte bugüne kadar 600 duruşma yapıldı. Normal koşullarda ağır ceza mahkemelerinde bir sanık 4 ayda bir hakim karşısına çıkarken Ergenekon ana davasında sanıkları haftada 4 gün hakim karısına çıktı. Çarşamba günleri ise görüş günü olduğu için duruşma yapılmadı. Her hafta cuma günü yapılan duruşmalar ise sanıkların ve avukatların talepleri alındı. Aylarca gece yarılarına kadar görülen duruşmalarda, talep günlerinde ise taleplerin değerlendirilmesi de zaman aldığı için bazen sabah saatlerine kadar duruşmalar devam etti. Duruşma aralarında heyet salondan çekilince sanıklar duruşmaya gelen yakınlar ile hasret giderdi. Birbirlerinin doğum gününü, evlilik yıldönümü gibi özel günlerini kutladı. Basın mensuplarını da unutmayan sanıklar, yapmak istedikleri yazılı açıklamaları avukatlar aracılığı basın mensuplarına ulaştırdılar.
İLK GÜN İZDİHAM YAŞANDI, SONRA İLGİ AZALDI
Davanın başladığı ilk gün yaşanan izdihamın aksine ilerleyen günlerde ilgi giderek azaldı. Mesafenin uzak, gidiş gelişin pahalı olması sanık yakınlarına ayrılan bölümlerin boş kalmasına neden oldu. Uzun süren bazı ifade ve savunmalarda hem sanık hem de avukat sandalyeleri boş kaldı.
DAVAYA MÜDAHİL OLANLAR
Öte yandan Ergenekon Davası'na müdahillik talepleri kabul edilenler ise şöyle: "AK Parti, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Cumhuriyet Gazetesi, Adli Tıp Uzmanı Prof. Şebnem Korur Fincancı , Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Av. Kazım Genç, Danıştay saldırısının mağdurları Eski Danıştay Başkanı Mustafa Birden, üye hakim Ayfer Özdemir, üye Hakim Ayla Gönenç ve tetkik hakimi Ahmet Çobanoğlu."
Ayrıca Mardin bağımsız milletvekili Ahmet Türk, Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk ve BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ile Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) ve Özdemir Sabancı suikasti faili Mustafa Duyar'ın eşi Semra Polat Duyar'ın, müdahillik talepleri ise reddedildi.
SAVUNMALARA DA SUÇ DUYURUSU
Mahkeme, yargılama sürecinde savunma sınırlarını aşan sözler sarf ettikleri gerekçesiyle birçok sanık hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Dava başladığı dönemde sadece suç duyurusunda bulunan mahkeme daha sonraki süreçte duruşmanın düzenini ve disiplinini bozdukları gerekçesiyle Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Bedirhan Şinal, Hikmet Çiçek, Mehmet Zekeriya Öztürk, Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Semih Tufan Gülaltay, Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş ve Özkan Kurt'unda aralarında bulunduğu bir çok tutuklu sanığı 16 celseye kadar men edilmesine karar verdi. Hatta mahkeme, Doğu Perinçek, Veli Küçük, Mehmet Demirtaş,Oktay Yıldırım, Serdar Öztürk ve Durmuş Ali Özoğlu'nun da aralarında bulunduğu bazı sanıkların esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmaları alınıncaya kadar duruşmalardan men edilmesine hükmetti.
Kaynak: Ajanslar

1 Ağustos 2013

ABD Gazetesİ Yazdı: Gerçek Hasta Adam Kİm?

New York Times, "Avrupa ekonomik krizi ile sarsılırken Türklerin, Osmanlılar gibi bir parça böbürlenmesi affedilebilir" sözleriyle başladığı analizinde ilginç saptamalarda bulundu. Gazete "parlak renkli başörtüleri ve Gucci çantalarıyla" alış veriş yapan genç kadınlara dikkat çekti.
ABD Gazetesi Yazdı: Gerçek Hasta Adam Kim?New York Times'da yer alan bir analizde Türkiye'nin son dönemde elde ettiği ekonomikbaşarılarla krizdeki Avrupa'ya asıl 'hasta adam'ın kim olduğunu gösterdiğini ancak yine de ekonomik açıdan dikkatli olması gerektiği uyarısı yapıldı.

'Hasta adam' kim Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan da, kriz sonrası Avrupa'yı 'hasta adam'a benzetmişti.

Birinci Dünya Savaşı'nda, Batılı devletlerin Türkiye'yi tanımlamak için kullandığı "hasta adam" ifadesi, son dönemde Avrupa'da yaşanan ekonomik kriz sonrası yeniden kullanılmaya başladı.

Ekonomi Bakanı Çağlayan'ın kısa süre önce yaptığı, "Bize geçmişte (hasta) diyen Avrupa şu anda yoğun bakımda yatıyor, Allah şifa versin" sözleri de henüz hafızalardaki tazeliğini koruyor.

30 Temmuz 2013

İngİlİz Kaynaklarında Vahdettİn İddİası

vahdettin
Yıllar sonra ortaya çıkan İngiliz raporlarında, kurtuluş savaşı sırasında Anadolu'daki direnişi Sultan Vahdettin'in başlattığı iddia ediliyor.
İngiliz kaynaklarında Vahdettin iddiası
İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un kaleme aldığı raporlarda, Atatürk'ün, Milli Mücadele'yi başlatması için bizzat padişah tarafından teşkilatlandırıldığı belirtiliyor.
Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Satan'ın 'İngiliz Yıllık Raporlarında 1920' adlı kitabında Milli Mücadele tarihine ışık tutacak yeni belgeler yer alıyor. Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı ile ilgili çarpıcı bilgilerin yer aldığı raporlarda, döneme ait şu bilgi aktarılıyor: "Mustafa Kemal'in bölgeye (Samsun) yollanma girişiminin ilk adımı, Ferit Paşa'nın Paris'e doğru yola çıkmasından hemen önce atılmış olmakla birlikte, daha büyük bir projeyi uygulamaya koymak için Paşa'nın (Damat Ferit) şehirden ayrılması söylenmiştir."
İngiliz devlet arşivlerinde bulunan ve İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold'un kaleme aldığı raporlara göre, Mustafa Kemal Paşa'nın 'başmüfettiş' sıfatı ile görevlendirilmesi, daha büyük bir planın parçası. Rumbold, Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışının askeri yetkililerce tasarlandığını belirtiyor. Padişah'ın Milli Mücadele'ye destek için ise şu stratejiyi izlediğini ifade ediyor: "Her biri ayrı bir askeri başmüfettişliğin idaresinde olmak üzere, tüm ülkeyi benzer teftiş bölgelerine ayırmaktır." Rapora göre, Mustafa Kemal, Milli Mücadele'yi başlatması için bizzat Padişah tarafından görevlendiriliyor. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Padişah tarafından teşkilatlandırıldığına dikkat çeken Rumbold, resmi tarihin tam tersi bir görüşü şu sözlerle dile getiriyor: "Milli Mücadele hareketi ile ters düştüğü görülen kişi ve kurumların, milletin yeniden dirilişi formüllerine tümüyle muhalif oldukları düşünülmemelidir.
Muhtemeldir ki, Damat Ferit Paşa'nın kendisi dahi, halkta var olan vatanseverlik duygusunun teşkilatlandırılmasına sıcak bakmaktaydı." Raporlarda, İstanbul hükümeti yani Damat Ferit Paşa ile çalışanların da milli bir harekete taraftar oldukları anlatılıyor. İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold, bu durumun, 'hiçbir zaman tam anlamıyla açıklanmayan koşullar altında' meydana geldiğini vurguluyor. Milli Mücadele tarihine ışık tutacak raporlar, 90 yıldır İngiliz devlet arşivlerinde bulunuyor. Belgelere ulaşıp raporları yayına hazırlayan Yrd. Doç. Dr. Ali Satan, "Bu yıllık raporlarda daha ilginç bilgiler çıkacağını söyleyebilirim." ifadelerini kullanıyor.
Zaman

27 Haziran 2013

Gezi Parkı Olaylarına Destek Veren Firmalar

Hükümet'e karşı direnişe çevrilen eylemlere destek verenler, bir rapor ile Başbakan Erdoğan'a sunuldu. Ayrıntıları AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu'nda da konuşuldu.

GIDA DESTEĞİ VERENLER

Gezi Parkı olaylarına destek veren firmalarTaksim gazetesindeki rapora göre; 8 Alman vakfı protestoların bitmemesi için eylemcilere yardımda bulundu. Daha önce terör örgütlerine yardım yaptığı ifade edilen bu vakıflar eylemcilerin gıda sorunu yaşamaması için Taksim Meydanı'na sürekli yemek servisi yaptı. Migros'un kamyonları kişisel ihtiyaç maddelerini Taksim'e boşalttı. Alkollü içecekleri ise Anadolu Grubu karşıladı. Bu grup da kamyonlarla sevkıyat yaptı.

18 Haziran 2013

LOZAN'DA ON İKİ ADAYI NASIL KAYBETTİK SANIYORSUNUZ?

İngilizler İsmet İnönü'yü de deşifre etmişlerdiLozan görüşmelerinde İsmet İnönü'nün Ankara ile neler görüştüğünü öğrenebilmek amacıyla telgraf görüşmelerini ta
kip eden ve kriptoları çözen İngiltere, yeni bir dinleme skandalına imza attı. İngiliz hükümetinin, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in G20 zirvesinde işbirliği yapıp yapmayacağını belirlemek amacıyla gizlice dinlediği ortaya çıktı.

29 Mayıs 2013

Yerli Otomobile Gerek Yok mu?

Yerli otomobile gerek yok mu?Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ‘Yerli otomobile gerek yok!’ demiş. Medyada yer alan açıklamalarını okuyunca ‘Güler misin ağlar mısın?’ dedim kendi kendime. Milletin gözünü n içine baka baka yanlış yönlendirme yapıyor. Bunu da kasıtlı ve bilinçli yaptığını herkes biliyor.
Maliyet hesabı yapmaktan bahsediyor Koç ailesi. Şayet mesele, sadece maliyet hesabı ile olsaydı, ‘Çin Malı’ araçlara rağbet etmemiz gerekiyordu. En ucuz maliyet onların.  ‘Çinlilerin arabaları daha ucuza geliyor. Biz araba üretmeyelim’ diyen bir ülke var mı dünyada? Bu cümleyi kuran bir tane Alman işadamı duydunuz mu? Bu cümleyi kuracak işadamını, ihanet ile suçlar Almanlar.
Devrim arabaları!
Devrim arabalarının başına gelenleri, okumanızı tavsiye ederim. Devrim arabası ile ilgili film bile yaptılar. Ancak olayın perde arkasını işlemediler. ‘Aracın benzini unutulduğu için üretilemedi’

2 Mayıs 2013

1 MAYIS İŞÇİ VE EMEKÇİ BAYRAMI ADINI VERDİKLERİ ŞEY

    Türkiye'deki hemen her vatandaş dünkü bir mayıs faciasını televizyonlardan an ve an takip etmiştir,öncesini de.Malum Taksim Meydanı yayalaştırma projesi kapsamında meydanın bir kısmı şantiye alanına döndü.Bu yüzden devlet bu yılki kutlamaların tamamını burada yapılmasına karşı çıktı.Buna da gerekçe olarak da şantiye alanının,meydanın bu haliyle yüzbinlerce kişiyi kaldıramayacağını,olası izdihamda can tehlikesinin olabileceğiydi.Temsili olarak sendika temsilcileri anıta çelenk koyabileceklerini büyük çaplı organizasyonunda Kazlıçeşme'de yapılabileceğini gerekli tüm güvenlik önlemlerinin alınacağını teminat göstererek sendikaları bu alana gitmelerini istedi.
    Bu anlattıklarım 1 Mayıs öncesiydi.Ama sendikacıların buna yanaşacağı pekte mümkün değildi.Zira basına verdikleri demeçlerde bunu işaret ediyordu.Haklı olabilirler.Geçmişte gizli ellerin yaptığı suikastlerle bu bayramı kana bulanan meydan onlar için manevi olarak önemi büyüktü.Peki yetkililer meydan böyle bir çalışma içindeyken bu gösteriye izin verselerdi ne olurdu?Cevabı çok basit;bayramın coşkusuna kapılan bir kaç işçi(!) bariyerlerden 20 metre aşağı düşüp zarar görebilirlerdi.Bu sefer de tepkileri şöyle olacaktı:'Yine devlet bizi öldürdü!İnşaat alanına neden aldılar bizi?İstanbul'da başka meydan yokmuydu?
Bir diğer dikkat çekici husus;dünkü olaylarda sırt çantalı yüzleri peçeyle kapatılmış,ellerinde sapanlar ve demir bilyelerle terör estiren şahıslar.Böyle işçi olur mu?O kaldırımları yapan,sokak lambalarını üreten yerleştiren,o durakları her gece silen işçi bunun zahmetini,emeğini bile bile bunlara zarar verir mi?Altında pahalı ayakkabı,üstünde yine epey pahalı tişört olan işçi -ki bu saydıklarımı topladığınızda ortalama bir işçinin asgari maaşına denk gelir-emekçi gördünüz mü?Gördük diyorsanız o zaman o işçi kazandığını sadece kıyafete veriyor.Evli değil,yemiyor içmiyor öyle mi?Hiç inandırıcı değil.
Toplumda binde bir bile destek görmeyen bazı marjinal partiler bu özel günleri kendi propagandası olarak kullanma çabası içerisindeler.Birde bu gün kü ana muhalefet partisinin gençlik yapılanmalarının bu gösterilerde yer alması,feministlerin hatta eşcinsellerin bile yer alması sendikalrın dediği gibi sadece işçi bayramı mı bir mayıs.
    Dün sosyal medyada gezinirken bir resim çok dikkatimi çekti.Sözde gösteriye gitmeye çalışan işçiler(!)ve arka planda bir inşaat işçisi demir kesiyor.Madem işçisiniz,işçi dostusununuz neden bu insana yardım etmediniz.Bu bayramı sizden kat ve kat hak eden bu insana sembolik de olsa yardım edip bayram havasından ona da koklatsaydınız nasıl olurdu ?Acaba...
                                                               02,05,2013 Erol KOCABAŞ

20 Nisan 2013

PADİŞAHLAR DA AĞLAR


Sultan İkinci Abdülhamid'in kızı Ayşe Sultan (Osmanoğlu) 1960 yılındaki ölümünden kısa süre önce hayatını ve anılarını anlattığı 'Babam Sultan Abdülhamid' adlı kitabı yazmıştı. İşte kitaptan alıntılar...

Padişahlar da ağlar

Hayatı boyunca tatlı ve mesut olduğu kadar acı ve elemli zamanlar da geçiren Ayşe Osmanoğlu'nun kitabından beni daha çok etkileyen bölümler oldu.
İlk görüşte aşk
Sultan Abdülhamid çok küçükken, annesi Tirimüjgan Kadın veremden vefat eder. Sultan Abdülhamid’in babası Sultan Abdülmecid, analık olarak en güvenilir kadın olan Perestü Kadınefendi’yi seçer.

17 Nisan 2013

Turgut Özal'ın Raporunun Kamuoyu ile Paylaşılan Özeti



HİZMETE ÖZEL 
T.C. 
CUMHURBAŞKANLIĞI 
Devlet Denetleme Kurulu 
ARAŞTIRMA VE İNCELEME RAPORU 
RAPORUN KONUSU 
Sekizinci Cumhurbaşkanı Merhum Turgut ÖZAL’ın vefatı ile ilgili 
olarak yaşanan süreç içerisinde gerek Cumhurbaşkanlığı 
Yerleşkesinde gerekse Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde 
yürütülen sağlık hizmetlerine dair iş ve işlemler ile olayın oluş şekli 
ve ölüm sebebine ilişkin olarak kamuoyuna yansıyan diğer iddiaların 
araştırılması ve incelenmesi. 
Aynı konu ile ilgili olarak Savcılıkça yürütülmekte olan hazırlık 
soruşturmasının gizliliği ve diğer hususlar nedeniyle internet sayfamızda 
Rapora sınırlı olarak yer verilmiştir