27 Mart 2013

Yeni Dünya Düzeni 104 yaşında

Evet başlıkda da belirttim yeni dünya düzeni 104 yaşında 
Takvimler 27 Mart 1909 Salı gününü gösterdiğinde  4 kişilik bir heyet saygısızca Padişahın karşısına geçip "Millet seni azletti." demiştir. Bu kişileri yakinen artık hepimiz biliyoruz kitaplardan okuduklarımızdan.
Bu ayak takımı Sultanı tahtan indirmesine indirdi ama belki onlarda herşeyin bu kadar çabuk olacağını kansız biteceğini bilemezdiler. Fakat Sultan Hamid kadere iman ettiği gibi kardeş katline de izin vermedi. Çünkü Padişahı Efendisi için ölmeyi göze alan bir sürü fedaisi askeri bir sözüne bakıyordu. Hareket Ordusunu bir tükürüğüyle boğacak bir sürü yiğit çıkardı ama o istemedi.
Evet Sultan 2. Abdülhamid Han Gazi'nin tahtan indirilişinin 104. yıl dönümündeyiz ve ortalık tam bir emperyalizm havasında
Bu dünya yeni dünya artık merhamet yok,insanlık masallarda,hikayelerde
Vicdanlar sessizleşmiş,dünya sessizleşmiş aslında. Herşey Siyonizm denen illete bulaşan cahil kesimin aslında kendilerine aydın diyen gereksiz insanların yaptığı bir hatadan gerçekleşti.
Ondan sonra hiç bişey eskisi gibi olmadı ülke toprakları çok kısa zamanda bölündü. Koca Osmanlı Devleti yıkıldı ve bir çok bağımsız devlet kuruldu ya da bağımsız olmaya çalışıyorlar.
Onun hakkında kitaplar yazıldı,çizildi. Geri Gel Ey Osmanlı denildi.Müslümanlara halife arandı ama son padişah son halife dünya düzeninden elini eteğini çekeli koca 104 yıl geçti. İnsanlık belki artık hüsranda , belki artık bir halife, müslümanlar arasında bir birlik olmayacak ama hala hainlik ihanet diz boyu 2013 yılı yine hüsranlar yine birlik olmama yine savaş yılı.
Sultan Hamid gibi denge politikası izleyemedi hiç bir lider şu yüzyılda.Emperyalist güçler hep kan akıttı , kanla beslendiler ve beslenmeye de devam ediyorlar.İnsanlık uyuyor insanlık sessiz kalıyor.Oysaki Sultan Hamid yahudileri zulümden korumuş ezilenlere kucak açmıştır. O zaman ki büyük devlet mantığı kucak açmaktı ezilene mazluma , şimdi ki büyük devletler zalimin yanında olmayı seçti.
Ondan sonra Yeni Dünya Düzeni geldi.İnsanlık hüsranda artık dünyanın heryerinde kan vahşet var.MYANMARda , FİLİSTİNde , BOSNAda , SURİYEde dünyanın bir çok yerinde ve noktasında hep müslümanlara zulüm.Birlik olamayan müslüman halkları kendine düşman olmuş durumda; İran tüm dünyayı karşısına almış sadece kafirleri değil.Kendine müslüman diyen sapık bir ırk türemiş Suriyede zülm etmeye devam ediyor.Budisti MYANMARlı müslümana işkenceler yapıyor camiler yakılıyor evler yerle bir ediliyor.Küçücük müslüman çocukları öldürülüyor.
Herkes bu olanlara seyirci kalıyor.İşte takvimler 27 Mart 1909 Salı gününü gösterdiğinde Yeni Dünya Düzeni diye vahşetin yaşanmaz bir ahir zamanın müjdesi verilmiş aslında bizlere

Ama yinede ne demiş şair;

Senden ümit kesmem,
Kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır!

Bediüzzaman Said Nursi (k.s) hazretlerininde dediği gibi;

ZALİMLER İÇİN YAŞAŞIN CEHENNEM !

Biz Müslümanlar olarak biliyoruz ki; En kudretlisi O'dur.Rabbim ol derse olur.Allah isterse bir Sultan 2. Abdülhamid Han Gazi daha dünyaya gönderir ve bu vahşet dünyasını gül bahçesine çevirir...

26 Mart 2013

MUHSİN YAZICIOĞLUNU DERİN DEVLET (Mİ) ÖLDÜRDÜ!!!



1. Her kim ne derse desin, ben rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ‘derin devlet’ tarafından öldürüldüğüne inanıyorum. O bir dönem kendisini de kullanan ama daha sonradan ‘derin devlet’ ile kendisi arasına ve hatta ülkücü hareket arasına kesin çizgiler çeken / çekmeye çalışan ve ‘vatan, millet, Sakarya’ söylemleri ile milliyetçi gençlerin tetikçi olarak kullanılmasına karşı çıkan bir insandı. 

2. Muhsin Yazıcıoğlu, içinde derin devletin olduğu, her türlü kirli yapıyı çok iyi bildiği ve fakat ne kendisini ne de milliyetçi gençleri onlara kullandırmadığı için / kullanılmasına engel olmaya çalıştığı için, onun hayatta olması, tarikat-cemaat bağlamındaki sapkın olmayan ılımlı İslamcı yapıların liderlerine, derin devletin dokunamamasını, suikast yaptırtamamasını ve o yapıların içlerine kendi elemanlarını yerleştirmiş olsalar bile, Muhsin Yazıcıoğlu’nun gizli ya da açık kanat germesi / hamiliği sonucunda, cemaatlerin provoke edilememelerini de beraberinde getiriyordu.

23 Mart 2013

BU OLDU;BU DA OLDU!!!

       Geçtiğimiz günlerde Türkiye ve dünya gündemini birden değiştiren Nevruz Kutlamaları ile Abdullah ÖCALAN'ın Kürt toplumuna ve PKK ya olan mesajı bölgede büyük bir heyecana neden olmuştu.Öcalan mektubunda Kürt toplumuna siyasi dialog çağrısında bulunmuş,dağdaki Pkklılara ise sınır dışına çıkın emrini verdi.Bu çağrı BTP milletvekillerince Kürtçe  ve Türkçe olarak okunmuştu.Mektup özü itibariyle değişen dünyada yaptıkları Marksist ana düşüncesiyle Leninist silahlı mücadelenin artık miadını doldurduğu,devir artık dialog devri olduğunu,aynı coğrafyanın insanlarının artık kan dökmeden müzakere etmesi gerektiğini vurguluyor.
Yeni anayasa çalışmaları,etnik açılımlar-Kürt açılımı daha fazla ön plana çıktı-Bölgeye ekonomik olarak yeni teşviklerin belirlenmesi gibi sosyo-ekonomik çabalar şüphe yok ki bölge halkı üzerinde önemli etkiler meydana getirdi.Bununla birlikte her adım öncesi hükümetin kamuoyu yoklamaları yaptırması,her an nabız yoklayarak yola devam edildiğinin göstergesidir.

21 Mart 2013

2003 ABD-Irak Savaşı Ve Nedenleri


Irak, Ortadoğu’da ki birçok ülke gibi doğal kaynaklar açısından zengindir. Buna bağlı olarak da, bağımsızlığını kazandıktan sonra, Batılı devletler Irak’taki etkilerini sürdürmeye çalışmışlar ve bu nokta da çözülemeyen sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD ve Irak arasındaki sorunları, 1990’lı yıllardaki ve 2000’li yıllardaki sorunlar olarak iki boyutta incelemek gerekmektedir.
1990’lı yıllarda sorunların ortaya çıkmasının bazı temel boyutları vardır. Bunlar;
1. Irak, Osmanlı döneminde Irak’ın üç büyük vilayetinden biri olan Basra’nın bir parçası olması nedeniyle Kuveyt üzerinde sürekli olarak hak iddia etmektedir.

20 Mart 2013

Cunta’nın Kısa Tarihi




ASLEN “heyet/komite” anlamına gelen İspanyolca kökenli junta, zamanla siyaset literatüründe “[darbeci] generallerin yönetimi” anlamını kazanır. En bilinen örnekleri, 1961’de Fransa tarafından Cezayir’de ve 1969’da Brezilya’da kurulan askerî yönetimlerdir. Günümüzde Burma, Libya ve Fiji gibi ülkelerde de cunta idaresi mevcut. Bir de uzun yıllar ara kategoride kalan Türkiye gibi ülkeler var.
Bugün, “darbe ile yönetimi ele geçirmek üzere ordu içinde kurulan gizli örgüt” anlamında da kullanılan junta, Türkiye siyasetine İttihat ve Terakki’nin bir armağanı: 1896’da ordu içindeki bir grup asker ve onların -özellikle tıp doktorlarından oluşan- sivil destekçileri tarafından gizli bir örgüt olarak kurulan İttihat ve Terakki, iktidara geldikten sonra bile bir süre “gizli” kalmaya devam etti. Enver, Cemal ve Talat paşaların oluşturduğu “İttihatçı trio”, Osmanlı Devleti’ni bir süre perde gerisinden idare etti; artan

19 Mart 2013

CHP Gençliğinin Çanakkale Şehitleri Rezaleti



Demokrat Parti’nin rüzgârı bile yetmişti CHP’nin irticacı kesilmesine. 23 Nisan 1948’de Topkapı Sarayı Müzesi açılır. 25 Mayıs’ta CHP grubu bir “İslam İlahiyat Fakültesi” kurulmasını kararlaştırır. (”İlahiyat Fakültesi” değil.) 27 Eylül 1948’de Preveze zaferinin 410. yıldönümü ilk defa törenlerle kutlanır. 
1 Kasım’da okullara seçmeli din dersi uygulaması getirilir. 14 Ocak 1949’da başbakanlığa ilk ve muhtemelen son defa bir ilahiyat profesörü, Şemsettin Günaltay getirilir. 1 Mart 1950’de

15 Mart 2013

Sultan Abdülhamit'in Çanakkale öngörüsü


Sultan Abdülhamit'in Çanakkale öngörüsü

Dünya Savaşı'ndan yıllar önce 1890 senesinde Çanakkale Boğazı'ndaki top ve bataryaları yenilemek suretiyle Bboğazı geçilemeyecek hale getiren Sultan II. Abdülhamit Han'ın Çanakkale'nin düşme ihtimalleri konuşulmaya başlandığı ünlerde Başkent İstanbul'un taşınmasını ortaya atanlara müthiş cevabı:

1. Dünya Savaşı'ndan yıllar önce 1890 senesinde dönemin Osmanlı hükümdarı Ulu Hakan II. Abdülhamit Han komutanlarından Mareşal Asaf Paşa'yı Çanakkale Boğazı'ndaki top ve bataryaları yenilemek ve boğazı geçilemeyecek derecede tahkim etmek üzere görevlendirir.

14 Mart 2013

ÇANAKKALE'NİN SARIKLI MÜCAHİDLERİ


 Çanakkale'de eşsiz kahramanlıklar sergileyen dervişlerin başında İstanbul İsmet Efendi Tekkesi ve şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi'nin dervişleri gelmiştir. Beraberinde pek çok müridi olduğu halde savaşa katılan Ali Haydar Efendi¸ uzun süre cephede görev yapmış¸ askerlerin moral ve maneviyatının yükselmesinde büyük katkıları olmuştur. Hatta savaşın ‘manevî komutanı' olarak nitelendirilecek ölçüde emsalsiz bir vazife üstlenmiştir. Buna dair; kabri Afyon'a bağlı Başmakçı İlçesi'nde bulunan merhum Kadiri Şeyhi Hacı İbrahim Efendi'nin naklettiği şu hatıra mühimdir


Çanakkale Savaşı esnasında aziz vatanımızın hemen her bölgesindeki şeyhler¸ müderrisler¸ âlimler de tekke¸ zaviye ve medreselerini kapatıp cepheye koşmuşlardır. Ulema sınıfının temsilcisi seçkin din adamları¸ dersi ve tedrisatı yarıda kesip dervişleriyle birlikte fiilî mücadeleye atılmışlar ve pek çok muharebede ateş hattında büyük bir mücahede ortaya koymuşlardır.

MERDİVENLERİ NASIL ÇIKTIĞIMI HATIRLAMIYORUM


Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay’ın verdiği bilgiye göre Seyit Onbaşı, olayı 1936 yılında Cumhuriyet gazetesi muhabiri Gıyas Tekin Bey’e anlattı. Küpürü yıllardır saklanan haberde Seyit Onbaşı’nın sözleri özetle şöyle aktarılıyor:
MERDİVENLERİ NASIL ÇIKTIĞIMI HATIRLAMIYORUM
“Kilitbahir Mecidiyesi’ndeki uzun 24′lüklerin üçüncü topunda idim. Bir kere mermiyi kucaklayacak oldum, yağlı olduğundan elimden kaydı. Elimi biraz topraklayarak bir dizimi yere koydum ve mermiyi sırtladım. Merdivenleri ilk defa nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Gene aşağıya atlayarak 2., 3., 4. mermileri sıra ile taşımaya başladım. Aslan topumuz gürlemeye başlamıştı. 4. mermiyi attıktan biraz sonra idi, Gonca Suyu tarassut mevkisi, iki mermimizin isabetini bildirmişti. Bu haberi de duyduktan sonra bana gülleler, ufak bir saman çuvalı kadar yenik (hafif) geliyordu. Sanki denizin üzeri yanıyordu. Sağda solda iki gemi, kara dumanlar ve kızıl alevler içinde yana yana batıyordu.”

12 Mart 2013

Bize Ne Papa Seçimlerinden !!!

  Dün akşam kumandayı elime alıp klasikleşmiş deyimle dünyada ne var ne yok düşüncesiyle televizyonu açtım.Günün gelişen olaylarından derlemeleri sunan haberleri aradım.''x'' haber kanalında yurt dışı ile skype bağlantısı gerçekleştirilecekti.Aklıma İtalya'daki seçimler geldi.Malum geleneksel siyasetçilerden umduğunu bulamayan,ekonomik ve siyasi krizden çıkış yolu arayan İtalyanlar süpriz bir kararla ülkenin ünlü komedyenlerinden birini seçti.Bunu yaparken söznü ettiğimiz geleneksel siyasetçilere tepki olarak mı?Yoksa bu kadar sıkıntının içinde moral bulmak için mi? yaptılar orası muamma...Tabi bahsedeceğim olay bununla alakası yok.Ama ne yazık ki medyamız bu olayı o kadar büyüttü ki; sanki biz müslüman toplumlarının olmazsa olmazı..Tahmin edeceğiniz üzere Papa seçimlerinden bahsediyorum.Beyaz duman mı çıkacak yoksa siyah dumanı görüp hala seçilmedi mesajı mı alacağız.Günlerdir yazılı,görsel,işitsel ve sosyal medyada bu olay yankılanıyor.Nihayetinde katolik dünyasının en önemli günlerinden biri.Olaylı bir şekilde süpriz bir istifayla boşalan papalık koltuğu elbetteki önemli.Ama bizim gündemimizi uzun uzadıya işgal edecek kadar değil.

8 Mart 2013

Sultan Abdülhamid ve IRA Örgütü


Büyük İngiltere’ye ne oldu da güçsüzleşti ve yerini ABD’ye bıraktı? İngilterenin bir İrlandalılar sorunu vardır.
Abdülhamid ingilterenin Osmanlı imparatorluğu üzerindeki oyunları görünce 2-3 gemi erzak gönderir ve irlandalıları kendine çeker.
bilindiği gibi Abdulhamit han müthiş bir istihbarat ve teşkilatçılık kaabiliyetine sahiptir.

6 Mart 2013

ABDÜLGANÎ NABLÜSÎ


ABDÜLGANÎ NABLÜSÎ

Osmanlılar devrinde yetişen büyük âlim ve velî. 1640 (H. 1050)’de Şam’da doğdu. 1731 (H. 1143)’de Şam’da vefât etti. Doğumuna yakın Şam’da bulunan büyük bir velî; onun büyük bir âlim olacağını müjdeleyip isminin Abdülganî konmasını söylemiştir. O âlimin sözünü tutarak, doğan çocuğuna Abdülganî ismini veren babası, ona küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm okumayı öğretti. On iki yaşına kadar İslâm terbiyesi vererek büyüttü. On iki yaşında babası vefât edince, ilim tahsiline başladı ve zamanının meşhur âlimlerinden ders aldı. Aklî ve naklî ilimlerde yüksek derecelere ulaştı. Nahiv, meâni, beyân ve sarf ilimlerini Şam’da oturan Şeyh Mahmûd-i Kürdî’den; fıkıh ve usûl-i fıkıh ilimlerini Hanefî âlimi Şeyh Ahmed-i Ka’î’den; hadis ve ona âit ıstılahları, Hanbelî mezhebi âlimi Abdülbâkî’den;

4 Mart 2013

Sürgündeki Hânedan – Fotoğraf Albümü


Sürgündeki Hânedan – Fotoğraf Albümü

son osmanli sehzadeleri
Son Osmanlı Şehzadeleri Bir Arada
Endişeli Bekleyiş
Hanedan ve saray muhiti şubat 1924’de
Ankara’dan gelen haberlerle epey heycanlıydı.
Hilafetin kaldırılacağı hanedanın erkek
mensuplarının Türkiye dışına sürgüne
gönderileceği çeşitli yerlerde yazılır, konuşulur
olmuştu.
Hanedan mensupları bu dedikodular
yoğunlaştıkça daha da heyecanlanıyor
ve ürkekleşiyordu. Meclisin

2 Mart 2013

Sultan I. Mustafa

Sultân Mustafa, iki defa Osmanlı tahtına oturmuştur:
Birincisi: Kasım 1617-Şubat 1618 tarihleri arasındaki 3 aylık saltanattır. I. Ahmed vefât ettiği zaman, koyduğu ekberiyyet ve erşediyyet kaidesine göre, kendi şehzâdeleri henüz küçük idiler. Bunun üzerine II. Osman’ın şahsiyetinden çekinen ve Kösem Sultân diye de bilinen Mâhpeyker Haseki’nin de etkisiyle, kardeşi Sultân Mustafa tahta oturtuldu. Kendisi saltanattan uzak kalmak istiyordu ve Osmanlı kaynaklarının ifadesine göre, aklında hafiflik, re’yinde ve işlerinde isabetsizlik bulunması hasebiyle, devlet ve ilim adamları iç huzuruyla bi’atı yapamadılar. I. Ahmed devrinde devleti tek başına yürüten Dârüssa’âde Ağası Mustafa Ağa, Şeyhülislâm Es’ad Efendi, Kâim-makam Sofi Mehmed Paşa ve diğer yetkilileri ikna ederek hal’i için fetvâ aldılar ve I. Ahmed’in oğlu II. Osman’ı tahta çıkardılar.